English   |   Türkçe

                                         WİNG TSUN'UN TARİHİ


SHAO LIN MANASTIRINDA YANGIN

 
Günümüzden yaklaşık iki yüz elli yıl önce (tarihler tam olarak bilinmese bile Wing Tsun’un doğuşu ve Shao Lin Manastırı’nın yanması günümüzden 250-300 yıl öncesine dayandırılır.) Ching hanlarından Yung-Cheng döneminde, Mançuryalılar’ın yaptığı bir kuşatma esnasında manıstırda yaşayanlardan birisi olan Ma Ning Yee tarafından, Shao Lin Manastırı ateşe verildi. Manastırın yanmasından sonra olay hakkında iki rivayet yayılmıştır. Birinci hikayeye göre, sadece beş rahip olaydan kurtularak kaçmayı başarmışlar ve gizlendikleri yerlerde teşkilatlar kurarak Ching Hanedanlığı aleyhinde savaşmışlardır. Daha çok dövüşçüler arasında kabul görüp yayılan ikinci hikayeye göre ise, manıstırın yanması olayı hariç olay hakkında bazı farklılıklar var. Bu hikayeye göre kurtulanların sayısı beşten daha fazla idi. Aşağıda manastırın yanmasından itibaren aktarılan hikaye ise, tabii ki dövüşçüler arasında kabul gören ikinci hikayedir;
 

YENİ BİR DÖVÜŞ SİSTEMİNİN DOĞUŞU

 
Yangın sırasında rahiplerin ve dövüş sanatlarında çok iyi olan ustaların çoğunun öldürüldüğü ya da yandığı söylenir. Bununla birlikte yangından kurtulan kişiler olabilmiştir ve kurtulanlar arasında Beş Büyükler olarak bilinen Rahibe Ng Mui, Usta Chi Shin, Usta Pak Mei, Usta Fung To Tak ve Usta Miu Hin de vardır. Manastırda en fazla talebe yetiştiren Usta Chi Shin, kendisiyle birlikte kurtulanlardan, Mançulara karşı savaşmalarını istediği için bu rahipler Mançular tarafından aranıyorlardı. Bu nedenle, rahipler ülkenin farklı yerlerine dağılarak oralarda gizlice faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Rahibe Ng Mui, Beş Büyüklerin en yaşlısı ve de manastırdaki tek bayandı. Ülkenin dört bir yanında dolaştıktan sonra Yunnan ve Szechwan eyaletleri sınırında, Tai Leung dağındaki Beyaz Turna Tapınağına yerleşti. Yaşadıklarını hiçbir zaman aklından çıkaramayan Ng Mui, bu tapınakta Zen tarikatı ile ilgilenirken aynı zamanda dövüş tekniklerine de çalışıyordu. Bununla birlikte ciddi bir de endişe taşıyordu. Bu endişesi Shao Lin Manastırı’nda Mançularla işbirliği yapan yetenekli dövüşçülere ve Mançulara karşı nasıl korunacağı idi. O an itibariyle işbirlikçilerden daha iyi teknikler biliyordu, fakat zaman içinde yaşlılığın da etkisiyle kendisinden daha kuvvetli olan bu işbirlikçilerden zayıf duruma düşmesi kaçınılmazdı. Bu durumda yapılacak tek şey mevcut Shao Lin tekniklerini mağlup edebilecek yeni bir dövüş sistemi ortaya çıkarmaktı. Ama “Ne?” ve “Nasıl?”. Şansı bir tilki ile büyük, vahşi bir turnanın yaptıkları dövüşe tanık olunca geri dönmüştü. Tilki, turnanın etrafında ölümcül bir atak yapabilmek umuduyla dairesel şekilde dönerken, turna dairenin ortasında kalıp daima tilkiye karşı dönüyordu. Turna, tilkinin pençesiyle yaptığı her saldırıyı kanatlarının birisiyle karşılarken, aynı anda gagası ile karşı atak yapıyordu. Böylece turna kendisini kanatları ile koruyup, gagası ile saldırabiliyordu. Ng Mui’ nin gözlediği bu kavga uzun bir zaman devam etti. Bu kavga Ng Mui’ ye yeni bir dövüş sisteminin ilham kaynağı olmuştu.  
 
MEVCUT SİSTEME ZIT TEKNİKLER
 
Bir tilki ile turna arasındaki dövüşten esinlenen bu sisteme tilki ya da turna sistemi adı verilmedi. Ng Mui, tilkinin pençelerini ve turnanın kanatlarını temel alarak insan vücuduyla uyumlu bir dizi dövüş hareketleri geliştirdi. Düzenli hareketlerin kalıplaşmış şekillerde uygulanmasına dayalı olan mevcut Shao Lin Kung-Fu, Ng Mui’ ye fazlaca karışık görünüyordu. Halbuki Shao Lin sisteminin bir türevi olan bu yeni sistemde temel hareketler sadeydi ve uygulamada akıllılığa dayanıyordu. Ejder Dansı, Mağaradan Çıkan Aslan gibi şatafatlı isimleri olan Shao Lin formları gerçek bir dövüşte çok etkisiz kalıyor ve kullanışsız oluyordu. Ng Mui’ nin yeni sistemi ise gösteri amaçlı değildi ve gerçek dövüş teknikleri ihtiva ediyordu. Bu nedenle bu sistemdeki tekniklere de şatafatlı kelimelerle değil, tekniğin pozisyonunu anlatan ifadelerle ad verilmiştir. Mesela “avuç-yukarı kol” adlı teknikte avuç ve kolun pozisyonunu tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek!!
 
Eski Shao Lin ve Ng Mui’nin yeni sistemi arasındaki bir diğer fark da; Shao Lin sisteminde kuvvet antremanlarına çok önem veriliyordu. Öyle ki, bir talebe formları öğrenmeye başlamadan evvel en az birkaç yıl sadece belirli bir kondisyon yeterliliğine ulaşmaya çalışıyordu. Yeni sistemde ise düşmanı yenme kuvvetle değil akılla yapılıyordu. Tabii ki; bu, kuvvet tamamen ihmal ediliyor demek değildi. Yeni teknik, rakibe uyacak, onu yenmek için gerekli metodun adaptasyonunu sağlıyordu. Bu nedenle bu yeni kung-fu sistemini öğrenen kişi, ağır adımlar, sabit bir duruş ve güçlü köprü eller yerine, seri ve hafif adımlar, esnek bir duruş ve akıllı el teknikleri öğrenmek durumundadır. Diğer bir ifadeyle, eski Shao Lin sistemi gerçek dövüşte geniş aralıklı adımlar ve uzun köprü eller kullanırken, bu yeni sistem birbirini takip eden adımlar ve dövüş sırasında geniş adımları ve uzun köprü kolları etkisiz bırakacak teknikler kullanıyordu. Eski Shao Lin sisteminde en çok kullanılan adım, ön adım (ön bacak kırık, arka bacak düz ve ağırlık ön bacakta) iken, yeni sistem arka adımı (arka bacak kırık ve ağırlık arka bacak üzerinde) kullanıyordu. Ağırlığın arka adıma yüklenmesi rakibin ağırlık üzerine binmiş ön bacağına seri saldırı imkanı verirken, kendi ön bacağına yapılan saldırıları da etkisiz kılmaktaydı.  
GÜZEL YİM WING TSUN

Bayan Yim Wing Tsun, annesinin vefatından sonra bir Shao Lin talebesi olan babası Yim Yee ile Kwangtung eyaletinde yaşıyordu. Daha çok küçük yaşta iken zamanın geleneklerine göre bir tuz tüccarı olan Leung Bok Chau’ya sözlenmişti. (Anadolu kültüründeki beşik kertmesine benzer bir sözlenme.) Yim Yee bir olaya karışmış ve haklı olduğu halde tutuklanmasına hüküm verilmişti. Bunun üzerine Yee, kızını da alarak kaçmış ve Szechwan ve Yunnan eyaletleri sınırındaki Tai Leung Dağı eteklerine yerleşti.

 
Zaman ilerledikçe Yim Wing Tsun gelişip serpildi ve bu letafeti ona problemler getirmeye başladı. Onun için hayat her geçen gün daha zor bir hal alıyordu. Bu sınır boyunda kanunların iyi uygulanamaması nedeniyle, dövüş sanatlarında iyi olan ve kötü karakteriyle nam salmış Wong soyadı ile bilinen bir kişi toplum üzerinde baskı kuruyordu. Wing Tsun’un güzelliğinden etkilenen Wong Wing Tsun’u istemek üzere birilerini gönderdi, ama aynı zamanda Wing Tsun bu evlenme teklifini kabul etmezse evlenme zamanını kendisinin seçeceği ve zorla da olsa onunla evleneceği şeklinde tehdit etti. Wing Tsun’un babası ihtiyar ve kendisi de güçsüzdü. Bu nedenle endişelenmeye başlamışlardı. Her geçen gün de endişeleri büyüyor ve ne yapacaklarını bilmez halde bir çıkmaza giriyorlardı.
 
Diğer taraftan, Beyaz Turna Tapınağında yaşayan, rahibe Ng Mui ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla ayda birkaç kez köyde kurulan pazara geliyordu.Yim Yee’nin tezgahının önünden her geçişinde ondan sebze satın alıyordu ve bu yolla tanışmışlardı. Yine bir gün alışverişe geldiği sırada baba-kızın bakışlarında gariplik olduğunu sezdi. Ng Mui’nin ricası üzerine bütün dertlerini ona anlattılar. Onların bu samimi itirafı, Ng Mui’nin içindeki adalet duygularını kabarttı. Onlara yardım etmeyi aklına koydu, fakat bunu kendisi yapamazdı. Zira, bu şekilde kendi kimliğini belli etmiş olurdu. Buna ilaveten ünlü bir dövüşçü olan Ng Mui için bir uzak köyde bilinmeyen birisiyle dövüşmek yakışık almazdı. Aklına bir fikir geldi. Bu fikir, Wing Tsun’u yanına alıp, ona kendi yeni dövüş sanatını öğretmekti. Dövüş sanatları, babası da bir dövüşçü olan Wing Tsun’a yabancı bir kavram değildi. Ama Wing Tsun, o ana kadar öğrenme ihtiyacı hissetmemişti. Wing Tsun, iyi bir eğitmenin kişisel rehberliği, kendisinin sıkı çalışması ve aklı sayesinde üç yıl gibi bir sürede Ng Mui’den dövüşmeyi öğrendi.
 
Bir gün Ng Mui, Wing Tsun’a onun yeni kung-fu sistemini öğrendiğini ve artık köyüne geri dönüp eski problemi ile başedebileceğini kaydetti. Wing Tsun, daha dağdan iner inmez önceden onu isteyen Wong yine rahatsız etmeye başladı. Ama bu sefer Wing Tsun kaçmak yerine onu dövüşe davet etti. Bu meydan okuma herkesi şaşırtmıştı ama Wong kendi gücüne ve Wing Tsun’u kolayca yenebileceğine inancı tamdı. Ayrıca, kolay yoldan bir de kadın elde edebileceğini de hesaplayan Wong, bu meydan okumayı kabul etti. Ancak Wong, Wing Tsun tarafından yenildi ve bir daha onu rahatsız etmeye cesaret edemedi.
 
Wing Tsun bu dövüşten sonra dövüş sanatı çalışmaya devam etti. Diğer taraftan, Tai Leung Dağı’nda hayatını çok monoton bulan Ng Mui, Wing Tsun’a bu sistemi devam ettirmesini ve değersiz kişilerin öğrenmemesi için uygun halefler bulmasını tembihleyerek diğer yerleri gezmek ve dünyayı daha yakından tanımak için oradan ayrıldı.
LEUNG BOK CHOU VE LEUNG LAN KWAI

Wing Tsun daha evvel sözü verildiği Leung Bok Chou ile evlendi ve Ng Mui’den öğrendiği sanatı kocasına da öğretti. Kocasının da bir dövüşçü olduğu ve boş vakitlerinde onun da pratik yaptığı söylenir. Evliliklerinden sonra Wing Tsun kocasına yeni sistemin teorilerini anlatıyor fakat kocası da dövüş sanatlarını bildiği için karısının anlattıklarını pek önemsemiyordu. Onun için, Wing Tsun, kolayca alt edilebilecek zayıf bir kadından başka bir şey değildi. Fakat zaman içinde, Wing Tsun kocası ile çalışma fırsatları bulmuş ve onu defaatle yenmeyi başarmıştı. Bunun üzerine kocası Wing Tsun’un kolayca yenilebilecek bir kadın değil, dövüş sanatında çok yetenekli bir hanımefendi olduğunu anladı. Bundan sonra karısının dövüş sanatının hayranı oldu ve bu sanatı öğrenmeye başladı. Ve bu dövüş sanatına, karısının hatırasına Wing Tsun Kung-fu adını verdi.

 
Daha sonra, kocası bu sistemi bitkisel ilaçlar hazırlayan Leung Lan Kwai adında bir osteoloji doktoruna öğretti. Bu doktor dövüş sanatı bildiğini hiç kimseye söylemedi. Bu sebeple idi ki; akrabaları ve yakın arkadaşları dahil hiç kimse onun Wing Tsun Kung-fu bildiğini bilmiyordu. Bu sır, bir kişiye saldıran bir grup saldırganı geri püskürtmeye yardım ettiği zaman ortaya çıktı. Fakat bu, onun, hiçbir zaman bildiği bu sistemle gururlanıp, mağrur olmasına neden olmadı. Kendisinden öncekilerin “Wing Tsun Kung-fuyu herkesin bilmesine müsaade etme” prensibini aklından hiç çıkarmadı.  
WONG WAH BO VE LEUNG YEE TEI

Eğer Leung Lan Kwai becerisini hiç ortaya çıkarmasa idi Wing Tsun Kung-fu’nun tarihini tekrar yazmak gerekebilirdi. Fakat şanslıyız ki; bir değişim olarak sanatını bir operada kahraman rolü oynayan bir aktör olan Wong Wah Bo’ ya öğretti. O dönemde opera sanatçılarına “kızıl geminin (Çinlilere has bir gemi) takipçileri” adı veriliyordu. Wong Wah Bo da Leung Lan Kwai’ye rastladığı ve onun talebesi olduğu zaman bu grubun üyesi idi. Gerçi, Leung Lan Kwai hiçbir zaman bir talebe kabul etme fikrinde değildi ama Wong Wah Bo’nun iyi karakteri ve dürüstlük anlayışı Leung Lan Kwai’yi etkilemeyi başarmıştı ve ona izin verdi. Bu grubun çoğu dövüş sanatlarını biliyordu. Gösterilerinde çok ağır bir makyaj yaptıklarından kim oldukları tanınamıyordu. Bu nedenle Shao Lin’den kaçanlardan bazıları, Mançu hükümetince tanınmamak için bu gruba katılmışlardı. Buna Shao Lin Manastırı’nın Beş Büyüklerinden birisi olan rahip Usta Chi Shin iyi bir örnektir.

 
Mançu kuşatması altındaki Shao Lin Manastırı’ndan kaçmayı başaran Chi Shin, bu gemilerde aşçılık yapıyordu. Ve Chi Shin, bir istisna değildi. Onun gibi epey kişi vardı. Kısa zaman içinde, bu gemilerdekilerce fark edilen Chi Shin, ele verilmedi ve hatta birkaç olayda korundu bile. Usta da etrafındakilere dövüş sanatlarını öğretmeye başladı. Bu kişiler arasında geminin yönlendirilmesi için kullanılar uzun sırığı kullanan kişilerden birisi olan Leung Yee Tei de vardı.Usta Chi Shin’in gösterdiği teknikler arasında, Leung Yee Tei’nin en beğendiği teknik “uzun sopa tekniği” idi. Leung Yee Tei’nin şansından Usta Chi Shin “uzun sopa tekniği”nde bir uzmandı ve Leung Yee Tei’ yi bu tekniği öğrenme liyakatında gördü. Wong Wah Bo’ya geri dönersek; Leung Yee Tei’ nin uzun sırığını kullandığı bir opera grubunun Kızıl Gemisi’nde çalışıyordu. Wong Wah Bo, Leung Yee Tei’nin “uzun sopa tekniği”ne hayran kalmıştı. Leung Yee Tei ise Wong’un Wing Tsun Kunf-fu tekniklerine. Böylece her ikisinin de birbirlerinden öğrenecek ve tabii birbirlerine öğretecek şeyleri vardı. Bu şekilde ustalar tekniklerini karşılıklı olarak birbirlerine öğrettiler. Sonuç olarak, Leung Yee Tei aynı zamanda bir Wing Tsun Kung-fu ustası oldu ve Wing Tsun’a silah teknikleri seti olan pala tekniklerine (Bart-Cham-Dao) ilave olarak uzun sopa teknikleri de ekledi. Ustalar birlikte çalışırken, kendi tekniklerini diğerinden öğrendikleri ile geliştirebileceklerini fark ettilir. Mesela uzun sopa tekniğine Wing Tsun kung-fu mantığını uygulayarak bu tekniği daha da geliştirmek mümkündü. Daha sonra da Chi-Sao (yapışık kollar) antremanlarını, sopa tekniğine uygulayarak yeni bir antrenman yolu ortaya çıkardılar ve buna Chi-Kwun (yapışık sopa egsersizi) adı verdiler. Buna ilave olarak uzun sopa tekniklerinin hızlandırılması için sopa tutan ellerin arasındaki mesafeyi azalttılar ve de adımlarda değişiklikler yaptılar. 
FATSHAN’LI LEUNG JAN 

Yaşı ilerleyen Leung Yee Tei, Wing Tsun Sistemi’ni sopa ve çıplak el tekniklerini, Güney Çin’in Kwangtung eyaleti şehirlerinden Fatshan’da ünlü bir doktor olan Leung Jan’a öğretti. İnci Nehri kıyısında birçok yoğun seyahat yolunun kesişim noktasında bulunan Fatshan, hükümet yeklililerinin, zengin tüccarların, işçilerin ve normal halkın birlikte yaşadığı kalabalık bir şehir ve ünlü bir ticaret merkeziydi. Bitkisel ilaç eczanesi olan Leung Jan iyi eğitimli, kibar ve centilmen birisi olarak iyi bir aile içinde yetişti. Fatshan’daki Çubuk (ç.n. Çubuk Sokağı adındaki Çubuk kelimesi Çinlilerin yemek için kullandıkları çubuktur.) Sokağı’nda Jan Sang Eczanesi’ni işletirken, aynı zamanda şehir halkına tedavi hizmeti de veriyordu. Mesleğinde çok iyiydi ve şehir halkının güvenini kazanmış birisiydi. Mesleği aslında gösterişliydi. Boş zamanlarında edebiyat ve dövüş sanatları ile ilgileniyordu. Dövüş sanatlarında, usta seçimi hususunda hassas davranıyordu. Vahşi ve kuvvetli duruş imajı veren geniş adımlar ve uzun köprü ellerden hoşlanmıyordu. Kaba kuvvet gerektiren ve sadece kuvvete endeksli sistemleri kendisine uygun bulmuyordu. Aynı zamandı iyi ve şatafatlı görünen fakat uygulaması hantal sistemleri beğenmiyor, pratik beceriye dayalı, basit görünüm altında akılla uygulanan bir sistem arıyordu. Aradığı sistem ve ustayı yıllarca bekledikten sonra talihi Leung Yee Tei’ye rastlayınca döndü ve ondan Wing Tsun Sistemini öğrendi. Kısa sürede ona “Wing Tsun Kung-fu’nun Kralı” ünvanı verildi. Unvanından dolayı ona birçok meydan okuyan oldu. Birçok kişi onu unvanını korumaya zorladılar fakat hepsi anında nakavt oldular.  

TAHTA ADAM WAH, LEUNG TSUN VE PARA BOZAN WAH

(Ç.N: Para Bozan denmesinin nedeni; o dönemde bakır ve gümüş olan para biriminin daha alt birimlere bölme işlemi yapan bürolar vardı. Böyle bir ofis işletmesi ve para bozma işi yaptığından dolayı ona bu ad verilmiştir.) 

Leung Jan, Wing Tsun öğretmeyi iş haline getirmedi fakat dövüş sanatlarına ilgisi onu aralarında Leung Tsun ve Leung Bik adlı iki oğlunun da bulunduğu birkaç talebe yetiştirmeye itti. Her akşam eczanesini kapattıktan sonra oğullarına Wing Tsun öğretiyordu. Talebeleri arasında “Tahta Adam Wah” lakaplı birisi de vardı. Bu adı ona çok güçlü ve sert kolları olduğu için vermişlerdi. Öyle ki; tahta mankenle antrenman yaparken mankenin kalın kollarını kırabiliyordu. Her akşam, eczanesini kapattıktan sonra usta Leung Jan talebelerine Wing Tsun öğretiyordu. Eczaneye komşu bir para bozma ofisi vardı. Buranın sahibi olan Chan Wah Shun’a “Para Bozan Wah” deniyordu. Wah, kung-fu öğrenmeyi istiyordu ve ünlü bir ustayı takip etmeye kararlıydı. Uzun süredir davranışları ve kung-fu becerisinin hayranı olduğu Leung Jan’a komşu olması hasebiyle, ondan kendisini talebe olarak kabul etmesini rica etmeyi düşünüyordu. Fakat, Leung Jan’ ın ünlü bir aileden gelen saygın bir centilmen ve aynı zamanda zengin bir işletmeci olmasından dolayı Para Bozan Wah, böyle bir şey rica etmekten utandı. Bununla birlikte kung-fu öğrenme kararlılığı ve Leung Jan’a saygısı ona bir yandan da umut veriyordu. Her gün işlerin bitip sokakların tenhalaşmasıyla Para Bozan Wah, gizlice Leung Jan’ın eczanesinin kapısına gelerek, kapıdaki çatlak ve boşluklardan Leung Jan’ı kung-fu öğretirken izliyordu. Leung Jan onun için bir idol olmuştu bile. Leung Jan’ ın her el ve ayak hareketi dikkatlice çalışıyor ve onda derin etkiler uyarıyordu. Gün be gün kung-fu öğrenme arzusu daha da artıyordu.

 
Bir gün ricada bulunmanın zamanıdır diye düşündü. Tüm cesaretini toplayarak Leung Jan ile konuştu. Tahmin ettiği gibi Leung Jan, onun bu ricasını nezaketle reddetti. Bu onu tabii olarak inkisara uğratsa da ümitsizliğe sevk etmedi. İstediğine ulaşmak için yollar düşünmeye başladı. Sadece büyük oğlu Leung Tsun’un olduğu ve Leung Jan’ ın dışarıda olduğu bir zaman Tahta Adam Wah eczaneye bir yabancı getirdi. Bu yabancı uzun zamandır kapıdaki boşluklardan gizlice takip ederek kung-fu öğrenen Para Bozan Wah’dan başkası değildi. Eczanenin arka tarafından bir üstünlük hissi hakim oldu. Ve Leung Tsun, davetsiz misafire gizlice ne kadar kung-fu öğrendiğini test için küçük bir dövüş pratiği yapma teklifinde bulundu. Leung Tsun, rakibi Para Bozan Wah kadar sıkı çalışmamıştı. Yapışık kolların ilk temasında Para Bozan Wah fark etti ki; rakibi beklediği kadar yetenekli ve kuvvetli değildi. Dövüş esnasında Wah bir tokat attı. Atılan bu kuvvetli tokadı yiyen Leung Tsun, babasının en değerli koltuğuna öyle zavallı şekilde düştü ki; koltuğun bir bacağını da kırdı. İlk anda bu hepsini şaşırtırken, ikinci olarak değerli koltuğunu kırdıkları için Leung Jan’ın onlara cezalandırma ihtimaliyle endişelendiler. Bu nedenle hemen koltuktaki hasarı tamir etmeye çalıştılar.  
LEUNG JAN’IN, PARA BOZAN WAH’I TALEBESİ OLARAK KABULÜ 

O akşam eczaneye döndüğünde, her zamanki gibi, Leung Jan, yemeğin ardından sevgili koltuğunda dinlenmeyi denedi. Sürpriz şekilde yana doğru devrilen koltuk neredeyse Leung Jan’ın yere düşmesine sebep oluyordu. Meseleyi sorduğunda, büyük oğlu yabancı birisinin geldiğini ve dövüş denemesini tüm detayları ile anlattı. Bu durumu öğrenen Leung Jan, diğer talebeleri de toplayarak, Para Bozan’ın kung-fuyu nasıl öğrendiğini sordu. Tahta Adam Wah’ın ona bazen kung-fu öğrettiği ve ayrıca Para Bozan’ın onların akşamları yaptıkları antrenmanları gizlice izleyip gördüklerini kendi başına çalıştığını söylediler. Leung Jan, Tahta Adam Wah’a arkadaşını hemen ona göndermesini istedi. O an, Tahta Adam’ın, başkasına ustasından izinsiz kung-fu öğretmenin yanlış olduğunu anladığı andı. Leung Jan’ın onu cezalandıracağını düşünen Tahta Adam, arkadaşına Ustasını görmeye gitmektense memleketine kaçmasını söyledi. Talebesinin yalnız döndüğünü görünce, Leung Jan bunun nedenini sordu ve talebesinin onu yanlış anladığını fark etti. Leung Jan, bu adamın ne kadar Wing Tsun bildiğini ve ne kadar yetenekli olduğunu görmek istediğini söyleyince hemen arkadaşını bulaak ustasına getirdi. Bu genç adamı izledikten sonra, Leung Jan, onu talebesi olarak kabul etti. 

PARA BOZAN WAH VE ON ALTI TALEBESİ 

Wah eğitimli birisi değildi. Bununla birlikte, Wing Tsun’da kısa zaman içerisinde ilerlemesi onun azim ve kararlılığından kaynaklanıyordu. Esnaf olduğu için de dövüşe meraklı kişlerle de iyi bir diyaloğu vardı. Bu ona dövüş sanatlarında iyi bir ilerleme fırsatı tanıyordu. Kısa zaman içinde yayılan ünü, Mançu Hükümeti’nin kulağına kadar ulaştı.

 
Bu dönemde Mançular, Çin’i yaklaşık iki yüz yıldan fazla bir zamandır yönetiyorlardı ve Çin içinde asimile olmaya başlamışlardı. Han ve Mançular arasındaki mücadele yavaş yavaş kırılıyor ve daha fazla Hanlı yüksek mevkilere kadar çıkabiliyordu. Diğer taraftan iki asırdan fazla zamandır ülkeyi yöneten Mançuların Ching Hanedanlığı, Çin yaşam tarzına adapte olmaya başlamış ve kendi kültürleri bozuluyordu. Sonuç olarak, yıldan yıla ülkeye olan dış baskılar artıyordu. Ticaretin yabancılarca yönlendirilmesi, toprak kavgaları, savaşlar, ülkeyi her gün daha da zayıf hale düşürüyordu. Bu kötü gidişin önüne geçebilmenin tek yolu ise Sekiz Bayrak Askerleri denen Mançu askerlerini güçlendirmekti. Bu nedenle Para Bozan Wah, Sekiz Bayrak Askerlerinin baş hocası olmak için davet edildi. Saygı duyulan ve hayran olunan bir baş hoca.
 
Bununla birlikte, Leung Jan’ın halefi olan Wah, Mançu askerlerinin şef çalıştırıcısı olmayı pek bir onurmuş gibi görmedi. Ustası gibi, kung-fu öğretmeyi bir meslek olarak değil amatörce yapmak istiyordu.
 
Okul olarak kullanabileceği sabit bir yeri yoktu. Bu gaye ile bir yer kiraladı. Otuz altı yıllık kung-fu öğrettiği dönem içinde aralarında kendi oğlu Chan Yu Min’in de olduğu on altı talebe yetiştirdi. Oğlunun haşarı birisi olması ve çetelerle dövüşmesi babasını pek hoşnut etmiyordu. Bu nedenle ileri Wing Tsun tekniklerini oğluna öğretmekten sakındı. Fakat gelinine öğretti. Sonuç olarak karısı Chan Yu Min’den daha iyi idi ve babasından öğrenmediği ileri teknikleri daha sonra karısından öğrendi. Bununla birlikte uzun sopa dövüşlerinde çok yetenekli idi. Uzun sopadaki bu üstün yeteneği sayesinde Yedi Eyalet Arası Dövüş Sanatları Turnuvası’ndaki başarısıyla Yedi Eyaletin Uzun Sopa Kralı olarak ün yaptı.

Talebeleri arasında en dikkat çeken yetenek ikinci talebesi olan ve ustasından bildiği her şeyi öğrenerek, ustasının ölümüne kadar ona iyi bir yardımcılık yapan Ng Chung So idi. Yetmiş yaşını aştıktan sonra bile ömrünün son yıllarında Wah, Wing Tsun Kung-fu öğretmek için  zengin bir tüccardan bir tapınak kiraladı. Burada on altıncı ve son talebesi olan, daha on üç yaşında ve Wing Tsun’un halefi olarak, Wing Tsun’u küçük bir şehirden tüm dünyaya açacak talebesini yetiştirdi. Fakat o, bunun farkında değildi ancak ömrünün son anlarında ikinci talebesi olan Ng Chung So’ya, en genç kung-fu kardeşi olan bu çocuğa çok dikkat etmesini tembihliyordu.

 
Wah’ın vefatından sonra öğrencileri Çin’deki karışıklıklar ve geçim mücadelesi nedeniyle Wing Tsun’u yayıp genç nesillere artarmakta geri durunca Wing Tsun’un yayılması sekteye uğradı.
 
Bu vazife, Yip soyadlı, tapınakta en son talebeliğe kabul edilen  öğrencinin omuzlarında kalmış görünüyordu. Wing Tsun’un, rönesans dönemine girmesi Yip’in elli altı yaşına ulaşmasından önce olamadı. Wing Tsun Sistemini geliştirmeye devam etti ve Wing Tsun’u altın çağına ulaştırdı.
 
Tabii olarak, Wing Tsun’un rakipsiz Büyük Ustası oldu. Kedisinden önce öğrenenlerden daha büyük olan adı, tüm dövüş sanatları camiasınca biliniyordu. Onun ünü gayreti ve talebelerinin yardımıyla zor kazanılan bir ün idi. O, YİP MAN’dı.

 

 

 
 
2022 © | Official Web Site of Sihing Hasan AKIN'ın Resmi Web Sitesi © 2009 AWTE.ORG